Diplomadan Akademi Sarmalına

Öğretmen adayının cebinde bir diploma, gözünde bir umut, sırtında heybeye benzeyen bir sorumluluk olur ya, işte o heybenin içindekiler son yıllarda epey değişti. Adı konmuş bir sınav var artık, yanına bir de uzun soluklu bir hazırlık süreci eklenmiş. Hani derler ya yol uzadı, tabelalar yenilendi, mola yerleri değişti. KPSS ile başlayan yolculuk bir kavşakta dönüp MEB Akademi Giriş Sınavı’na saptı, akabinde “Akademi Sarmalı” diye dillere pelesenk olan bir yokuşa bağlandı. Resmî metinlerde bunun adı “Millî Eğitim Akademisi’ndeki hazırlık eğitimi”. Bizim dilimizde ise sarmal. Çünkü her adım bir sonrakine takılıyor, her halka bir öncekini çağırıyor. Bu yazı o halkalara teker teker dokunmak, bir yandan şiirli bir dille içimizi dökmek, bir yandan da kafamızdaki soruları usulca yerine koymak için.

Önce şu gerçeği masanın ortasına bırakalım. MEB-AGS artık hayatımızda. ÖSYM’nin duyurusunda takvim yazıyor, başlık yazıyor, içerik yazıyor. 13 Temmuz 2025’te uygulanan bu sınavın sonuçları da 13 Ağustos 2025’te açıklandı. Haliyle konu bir söylentiden ibaret değil, kapı gibi resmîleşmiş bir düzen. Bu düzenin merkezinde iki oturum var. Birine Akademi Giriş Sınavı, ötekine ÖABT deniyor. Biri öğretmen adayının genel kültür ve genel yeteneğini, mevzuata bakışını, Türkiye’nin tarihini ve coğrafyasını yokluyor; öteki branşının nabzını tutuyor. Yabancı dilde ok yürüyenler içinse ÖABT’nin yerini YDS veya e-YDS alıyor. Sınav fotoğrafını çekelim ki konuşacaklarımız havada kalmasın. (1, 2)

Şimdi gelelim şu sarmal meselesine. Resmî kitapta adı “hazırlık eğitimi”. Öğretmenlik Mesleği Kanunu ile Millî Eğitim Akademisi kuruldu, “mesleğe başlamadan önce” denen o kritik evre analitik bir iskelete kavuştu. Dört dönemlik olarak planlanan bu eğitim bazı durumlarda üç döneme indirilebiliyor. Teorik dersler var, uygulamalar var, ara değerlendirmeler, sınavlar, hatta başarısız olana ikinci bir şans veren ek sınavlar bile var. Yani “gel bakalım sınıfa, hocam oldun sayılır” kolaycılığı yok. Kapıdan girip sıraya oturuyorsun, ama hoca koltuğuna geçmek için bir dizi eşiği aşıyorsun. Bu eşikler kanunda tek tek yazıyor, üstelik başarı puanın teorik ve uygulamalı derslerin belli oranları alınarak hesaplanıyor. Yani bir yönüyle matematik, bir yönüyle hayat tecrübesi. (3)

Peki bu değişimin ruhu ne? İtiraf edelim, memleketin her köşesinde aynı anda farklı hikâyeler yaşanıyor. Gaziantep’te bir evin salonunda, Muş’ta bir yurtta, İzmir’de bir kafede ya da Karaman’da bir kütüphanede aynı cümle dönüp duruyor. “Hocam, yol uzadı ama belki daha adil oldu.” Bunu diyen var. “Hocam, bürokrasi çoğaldı, gençliğimiz bekleme odasına alındı.” Bunu diyen de var. Sarmal bu ya, kimi yukarı tırmanıyor, kimi başı dönüyor. Bizim işimiz duyguları tartmak değil, ama duyguların nedenini anlamak. Çünkü yol haritasını bilmeyenin adımı titrer. Bileni ise yorulsa da yürür.

Gel, önce yolun taşlarını tek tek sayalım. MEB-AGS bir şemsiye. Altında iki oturum duruyor. İlk oturumdaki AGS, 80 soruyla karşında. Konular belli. Sözel ve sayısal yetenek, tarih, Türkiye coğrafyası, eğitimin temelleri, Türk millî eğitim sistemi ve mevzuat. Üstelik mevzuat deyip geçme; anayasa, 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu, 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu, 7528 sayılı Öğretmenlik Mesleği Kanunu gibi ana sütunlar var. İkinci oturumdaki ÖABT ise 50 soru. Branşına göre değişen bir derinlikte soruyor. Yabancı dil alanlarında tablo biraz farklı. Orada MEB-AGS puanı AGS ile YDS’nin yarı yarıya birleşmesinden oluşuyor. Bu tablo, Bakanlığın haber metninde açık açık yazıyor. “Ne, nasıl, kaç soru” diye mırıldanan iç sesin varsa, resmî cümlelerle teyit edilmiş halde duruyor. (4)

Sonuçlar da net. 13 Temmuz’da yapılan sınavın sonuçlarının 13 Ağustos’ta açıklandığını bilmek, takvimi duvarda görmek gibidir. Zaman planı yapmanın ilk şartı budur. Bir de şunu kabullenelim. Artık atama süreci tek bir günün fotoğrafı değil. Sınavın ardına bağlanan akademi, bir tür staj değil yalnız; hem teorik hem pratik bir “öğretmenlik laboratuvarı”. Burada ders var, ölçme var, geri bildirim var, hatta bağlayıcı disiplin maddeleri bile var. Öğretmen adayının aldığı eğitime devam zorunluluğu var, ara değerlendirmeler var, uygulamada 70 barajı var. Başarı puanının nasıl hesaplandığı bile denklem gibi kelimelerle anlatılıyor. Hani “ciddiyet” dediğimiz şey bazen cümlelerin ağırlığından anlaşılır. Bu metinler o ağırlığı taşıyor. (5)

Sarmal kelimesi bu yüzden yakışıyor. Çünkü günün sonunda sen, ben, onlar derken herkes aynı çıkrığın ipini çekiyor. Veliler, “Bu sistem daha iyi öğretmen yetiştirir mi” diye bakıyor. Adaylar, “Emek vermeye değer mi” diye soruyor. Öğrenciler ise sorunun öznesi, fakat en sessiz sesleri onlar. Bir sınıfın kapısından içeri giren öğretmenin temeli nerede atıldıysa, sınıfın havası da ona göre kokuyor. Akademi Sarmalı tam burada anlam kazanıyor. Sınıf yönetimi yalnızca bir disiplin başlığı değil, bir hayat becerisi. Öğretim yöntemleri sadece slaytta kalmamalı, teneffüs ziline sinmeli. Çocuk, gözünden geçen kuşu öğretmenine anlatırken, öğretmen onun sözünü duymalı. Bunu sağlayacak altyapının adı değişebilir, ama hedefi değişmez. Hedef iyi öğretmen.

Yine de kabul edelim. Değişimin olduğu yerde kalp çarpıntısı olur. Yeni sınavların ilk yılları daima dalgalıdır. Soruların seviyesi, dağılımı, süre baskısı, bekleyiş derdi. Bazen “ilk göz ağrım KPSS başka türlüydü” diyenlere rastlarız. Orada yıllar içinde bir ezber vardı. Burada ise yeni bir düzen var. Yeniyi tanımanın en iyi yolu kaynakla konuşmaktır. ÖSYM’nin duyurusu ayrı, Bakanlığın haber metni ayrı, Kanun’un maddeleri ayrı. Hepsi bir araya gelince tablo netleşiyor. Bu tabloda şunu görüyoruz. Öğretmenlik mesleği, bir yeterlikler bütününe bağlanıyor. Hazırlık eğitimi ve ölçme süreçleri, mesleğe girişin doğal basamakları haline geliyor. Puanlamanın detayları bile alan alan yazılıyor. Yabancı dilde AGS ve YDS eşit basamakken, pek çok branşta AGS ve ÖABT yarı yarıya puan getiriyor. Sınavın adı değişmiş olabilir, ama sorumluluğun adı aynı: emek. (6)

Gel, biraz da insan tarafından konuşalım. Bir Anadolu ilçesinde akşamüstü çayıyla kararan masada oturan aday, bir yandan tarihin sayfalarını karıştırıyor, bir yandan sınıf yönetimi videoları izliyor. Ekranda “etkinlik temelli öğretim” yazıyor. İçinden “Ben zaten bunu okulda denemiştim” diyor, ama şimdi iş resmîleşmiş. Bir not defteri açıyor. “Sınıfta ilk gün, kapıdan girerken gülümse.” Yanına bir yıldız. “Öğrencinin ismini hızlıca öğren.” Yanına iki yıldız. “Kendi öğrenme yolculuğunu itiraf et.” Üç yıldız. Çünkü öğrenciyle arana kurduğun o ince köprü, müfredatın yarısı kadar etkili. Akademide öğrenilen şey sadece teknik değil, bir tür meslek ahlakı. Sınıfın ritmini tutmak, velinin nabzını anlamak, idareyle uzlaşmak, meslektaşla dayanışmak. Sarmal, halkaları böyle örüyor.

Peki sahada neler değişir? Tez vakitte her şeyin sütliman olacağını kimse söylemez. Ama orta ve uzun vadede iki fayda beliriyor. Birincisi ölçme ve değerlendirme kültürü, adayın üniversite çıkışındaki zihin kurulumuna eklemleniyor. İkincisi mesleğe adım atarken elde edilen “uygulamalı” birikim, ilk yıl sendromunu yumuşatıyor. Sınıfa ilk girdiğin gün çocukların gözündeki merakı, ellerindeki defterin kokusunu, kapı kolunun soğukluğunu daha önce bir yerde tatmış olman başka bir güven veriyor. Kısacası “Yan odada prova yaptım” diyorsun. Bu duygunun kıymeti, bir Anadolu lisesinde ilk ders zili çaldığında anlaşılır.

Tabii ki tereddüt de var. “Yeni sınav sistemi, sahada liyakat ve adaleti güçlendirecek mi, yoksa kâğıt üstünde kalma riski var mı” diye soran çok. Sorular yerinde. Cevapların bir kısmını zaman verecek. Fakat şunu unutma. Politikalar ve mevzuatlar gökten inmiyor; geri bildirimle şekilleniyor. Adayların, öğretmenlerin, okul yöneticilerinin ve velilerin sesinin yankı bulması lazım. Sarmal dediğin sadece içeri doğru kıvrılmaz, dışarıdan gelen sesi de içeriye taşır. O yüzden bu yazının okuruna küçük bir çağrı var. Yaşadığın deneyimi not et. İçeriğin neresi işliyor, neresi işlemiyor, yaz. Bir gün o notların bir yönetmelik satırına değdiğini görmek şaşırtıcı olmayacak.

Gelin, teknik detayları bir çerçeveye alalım. AGS’nin kapsamı belli. 80 soru, genel yetenek, genel kültür ve mevzuat. Süresini, oturum yapısını ve puanlamayı çalışırken resmî kaynaklardan teyit etmek her zaman iyi pratik. ÖABT’nin 50 sorusu branşın kalp atışı. Puanlar nasıl birleşiyor, alanına göre AGS ile ÖABT mi, yoksa AGS ile YDS mi toplanıyor, bunu kafanın bir köşesine kazı. Tarihleri unutma. Bu yılın sınavı 13 Temmuz’da yapıldı, sonuçlar 13 Ağustos’ta açıklandı. Yarın bir duyuru daha gelir, “soru dağılımları eki güncellendi” der, tarih değişir, arşivde yeni bir sayfa açılır. Takvimi ve kılavuzları ÖSYM ile MEB’den takip etmek, dedikodudan daha az yorucudur. Bu uğurda harcanan beş dakikanın karşılığı bazen bir mesleğin on yılıdır. (7, 8)

“Akademi Sarmalı”nın içindeki hazırlık eğitimi, yalnızca ders anlatmıyor, davranışın da dilini öğretiyor. Devam zorunluluğundan değerlendirmenin katmanlarına, başarı eşiğinden disiplin hükümlerine kadar bir çerçeve çiziyor. Orada atılan her imzanın sınıfta bir yankısı var. Mesela uygulamalı derslerdeki 70 barajı, sınıfta “göz teması kurmak”, “soru sormak”, “grup çalışmasını yönetmek” gibi görünmez becerileri görünür kılmak için var. Teorik derslerdeki 60 alt limiti, “mevzuatı bilmek”le “mevzuatı an’lamak” arasındaki mesafeyi kısaltmak için. Bizde bazen kâğıt üstündeki cümleler hayatın ortasına geç ulaşır, biliyorum. Fakat hedeflenen resim açık. Mesleğe girerken yalnızca bir diploma değil, bir pratik repertuarla gelmek. (9)

Bu arada, yabancı dil öğretmen adaylarının gözleri başka sayfayı okuyor. Onlar için MEB-AGS puanı, AGS ile YDS’nin toplamından doğuyor. Burada adalet tartışmaları elbet olur. “Dil puanı neden böyle, neden ÖABT değil de YDS” diye soranlar çıkacaktır. Fakat sistem kurucuları belli ki dildeki ölçmeyi mevcut standartla hizalamayı seçmişler. Yarın başka bir teknik gerekçeyle güncelleme de görebiliriz. Bu ihtimalin kapısı mevzuatta aralık bırakılmış gibi duruyor. Gözün hep resmî sayfada olsun. Bilginin temeli orada. (10)

Bir parantez de duygulara açalım. Sınavlar yalnızca bilgiyi ölçmez; dayanıklılığı da ölçer. Gecenin üçünde bir paragrafa takılıp “olmadı” diye iç çekerken, sabahın yedisinde tekrar oturup “olur” demek de bir beceridir. Akademi Sarmalı, adının çağrıştırdığı gibi, pes etmeyenin döne döne güçlendiği bir merdiven olabilir. Üstelik yalnız değilsin. Kütüphane rafında birinin bıraktığı fosforlu çizgi, forumda paylaşılan bir not, bir dershanenin ücretsiz yayınladığı konu dağılımı, bir hocanın YouTube’da anlattığı bir saatlik sınıf yönetimi dersi. Bütün bunlar bir araya gelince bir ekosistem olur. Havada dolanan kelimeler “öğretmen yeterlikleri” diye birleşir. Sen o kelimelerin ete kemiğe büründüğü kişisin.

Sahada ne olur dersen, ilk yıllarda hem olumlu hem sancılı işaretler görürüz. Olumlu olanlar belli. Daha güçlü bir uygulama ağı, daha güçlü bir ölçme kültürü, öğretmen adayının mesleğe “hazırlanarak” girmesi. Sancılı olanlar da belli. Ekonomik yük, zaman baskısı, belirsizliklerin damla damla arttığı dönemler. Bunlara karşı çare yine klasik. Dayanışma. Not paylaşmak, deneyim aktarmak, birlikte çalışmak, sessizce değil örgütlü biçimde geri bildirim vermek. Öğretmenlik yalnızca sınıfta değil, meslektaş arasında da öğrenilir. Akademi Sarmalı’nı meslektaş sarmalına çevirirsek, sistemin eksikleri daha çabuk kapatılır.

Burada kısa bir rehber bırakayım. Çalışma planını AGS’nin içerik başlıklarına göre dilimle. Mevzuat için özlü ama kapsamlı bir not defteri tut. 1739, 222, 7528 gibi temel metinler için her gün 15 dakikalık tekrar, beynin pasını alır. Genel yetenek ve genel kültür için hız denemeleri yap. Soru sayısı sabit, süre de sabit, ama zihnin temposu değişkendir. ÖABT’ye gelirken kendi branşında önce zayıf halkayı belirle. “Kimya teknolojisi soruları beni yoruyor” diyorsan tam oraya kamp kur. Yabancı dilde hazırlanıyorsan YDS’nin ritmine alış. Okuma parçalarını günlük bir alışkanlık haline getir. Ve lütfen, lütfen programını resmî duyurulara göre güncelle. ÖSYM’nin sınav duyurusu, konu dağılımları eki, MEB’in haberleri. Bu üçlü, çalışma planının pusulası. (11, 12)

Hazırlık eğitimi kapısını araladığında not alma alışkanlığın daha da kıymetlenecek. Uygulama okulundaki her gözlem, yarın anlatacağın bir hikâyeye dönüşür. Sınıfın arka sırasındaki dalgın bakışı, teneffüste koridordaki kalabalığın ritmini, okul aile birliği toplantısındaki sessiz endişeyi, bütün bunları hatırlamak için küçük bir defter tut. Akademi biter, atama gelir, kadro başlar, bu defterler yeni öğretmenliğinin şahsi kılavuzu olur. Bir de dönüp bakarsın, sarmal seni içine çekti sanırken aslında sen sarmalı içinin bir yerine yerleştirmişsin.

Bazen “Hocam, bütün bunlar kâğıt üstünde güzel ama gerçek sınıfta işler değişir” denir. Doğru. Sınıf, teorinin en yaramaz öğrencisidir. Ona kırmızı kalemle yaklaşamazsın; onunla konuşman gerekir. Akademinin niyeti de bu konuşmayı prova etmek. Orada öğrenilen her teknik, sınıfta bir gün işe yarar. Hepsi aynı gün değil, hepsi aynı sınıfta değil ama mutlaka bir yerde. O yüzden hazırlık eğitiminin ağırlığı canını sıktığında, kendine şu soruyu sor. “Bugün öğrendiğim hangi küçük şey, yarın bir öğrencinin gözünü parlatır?” O küçük şey, bazen “adını doğru telaffuz etmek”tir. Bazen “soruyu yeniden kurmak”. Bazen “yerinden kalkıp yanına gitmek”.

Sözün özü, değişti memleketin öğretmenliğe giriş yolu. Adı AGS oldu, yanına ÖABT veya YDS eklendi, ardına akademi geldi. Biz buna kısaca “sarmal” diyoruz. Bu sarmal, seni içeri çekmek için değil, içindeki öğretmeni dışarı çıkarmak için var. Mevzuatın diliyle, sınavın süresiyle, sınıfın gürültüsüyle uğraşa uğraşa ince bir bilgelik yerleşecek içine. Belki yol uzadı, ama menzil aynı. Bir çocuğun yüzünde gülümseme görmek. Bir gencin “Hocam anladım” deyip başını sallaması. Bir velinin “Allah razı olsun” demesi. Bir meslektaşının teneffüste gelip “Şu etkinliği bana da anlatır mısın” diye sorması. Bu cümlelerin değeri, hiçbir kılavuzda yazmaz. Fakat her kılavuzun yazılma sebebidir.

Yazıyı bitirmeden önce, bilgiyi kaynağından takip etmenin önemini bir kez daha hatırlatayım. ÖSYM’nin MEB-AGS sayfasındaki duyurular, konu dağılımları ve sonuç açıklamaları tarihe not düşülmüş durumda. MEB’in haber metinleri ise sınavın kapsamı ve puanlamasına dair net çerçeveler sunuyor. Öğretmenlik Mesleği Kanunu’nun akademi ve hazırlık eğitimiyle ilgili hükümleri de sürecin omurgasını oluşturuyor. “Bugün böyle yazıyor” dediğimiz şey, yarın güncellenirse yine buralardan öğreneceğiz. Yolun pusulası orada. (13, 14, 15)

Ve şimdi sana dönüyorum. Eline kalemini al, ilk notunu yaz. “Sarmal başlayınca ben kim olmak istiyorum?” Zor bir soru gibi görünebilir. Oysa cevabı basit. Sınıfta ilk gün “Merhaba çocuklar” dediğinde, sesinin titremesini şefkate çevirebilen biri. Sınavın ağırlığını, bilginin vakarına dönüştürebilen biri. Mevzuatı ezberlemekle yetinmeyip, adaleti içselleştirebilen biri. Kısacası öğretmen.

Yolun açık, sarmalın bereketli olsun.

Soruların varsa çekinme, yaz. Bu yol tek başına yürünecek kadar kısa değil. Beraber yürüyünce, yokuşun bile türküsü güzelleşir.

Yorum Gönder

Blog içerisinde minimum hatta hiç görsel kullanmamaya özen gösteriyorum, dikkat dağıttığına inanıyorum. Yazılarımda amacım sizlerle sohbet etmek, dahil olmak isterseniz yorum bırakmanızı rica edeceğim, mutlaka cevaplıyor olacağım, kendinize iyi davranın...

Daha yeni Daha eski