Cebimizde Kütüphane Gönlümüz Rahat

Bir gün, elinde poşetlerle eve dönen bir annenin, kapıyı açmadan önce derin bir nefes alıp “bu ay da defter kalem masrafına kıymış olduk” diye iç geçirdiğini duydum. Aynı sokakta, üniversiteye hazırlanan bir delikanlının, kırtasiyedeki deneme kitaplarına bakıp fiyat etiketinden gözünü kaçırdığını da. Bir başka gün, durağın bankında oturan bir emeklinin, gazeteden kesip sakladığı köşe yazılarını katlayıp cüzdanına koyduğunu gördüm. Hepimizin cebinde bir şey eksilince ilk gözden çıkardığımız, ne yazık ki kitap oluyor. Oysa eksiltince eksik kalan, yerine başka hiçbir şey koyamadığımız da yine kitap.

Şimdi, tam da bu eksikliğin orta yerinde, bir cümle kadar yalın bir haber var: Ücretsiz, üyelik istemeyen, Türkçe kitaplara ulaşmayı kolaylaştıran yeni bir platform. Adı ucretsizkitap.com.tr. Kendi ifadesiyle “Türkiye’nin yasal ve tamamen ücretsiz kitap platformu” ve okura “dilediğiniz kitabı hemen online okuyabilir ya da indirip saklayabilirsiniz” diye sesleniyor. “Okumanın özgürlüğü burada” diyorlar; kulağa yalnız bir slogan gibi gelmiyor, yitirdiğimiz güven duygusunu da geri çağırıyor. (ucretsizkitap.com.tr)

Biliyorum, senin aklına da aynı soru düşüyor: “Ücretsizse nasıl yasal?” Bu ülkede PDF denince bazen korsan kokusu gelir burnumuza, bazen de mahcup bir tebessüm. Telegram’da link dolandıran kanallar, telif süresi dolmamış eserleri sağa sola savuran hesaplar hepimizin hafızasında. İşte tam burada, mesele cümlenin ilk kelimesi değil, sonundaki vicdan. Çünkü bir platformun “ücretsiz” demesi yetmez; o kelimeyi hangi şartların üzerine oturttuğu önemli. Yazar izinleri, kamu malı statüsündeki eserler, açık lisanslı içerikler, sahiplendirilmiş çevirilerin telif süreleri… Kulağa bürokratik geliyor ama kitapla okur arasındaki en naif bağın sigortası bunlar. ucretsizkitap.com.tr de kendini “yasal” diye tanımlıyor; bu iddia, okur olarak bizde bir beklenti doğuruyor: Açık lisans, izin beyanı, telif saygısı. Bu beklentiyi diri tutmak bizim kadar platformun da sorumluluğu. (ucretsizkitap.com.tr)

Benim aklımda platformu dolaşırken şöyle bir manzara kaldı: Sitede yalnız “oku ve geç” tavrından fazlası var; kitapların dünyasını açan sayfalar, alıntılar, özetler, temalar, karakter çözümlemeleri… Mesela Hakan Mengüç’ün “Ben Ney’im”ine dair detaylı bir inceleme; sayfa sayısından tahmini okuma süresine kadar okuru hazırlayan bir kapı aralığı. Yine, Daniel Keyes’in “Algernon’a Çiçekler”i için tutarlı bilgiler, kitabın ruhunu taşır gibi duran bir rehberlik. Sabahattin Ali’nin “Yeni Dünya”sı üzerine hazırlanmış bir sayfa; yalnızca içeriği değil, okuma iştahını da kışkırtan türden. Bu, platformun editöryel niyetini de ele veriyor: Kitabı yalnızca bir dosya olarak değil, bir karşılaşma olarak ele almak. (ucretsizkitap.com.tr)

“Üyeliksiz” oluşuna ayrı bir parantez açmak istiyorum. Hepimiz biliyoruz, bazen bir içeriğe ulaşmak için 14 ayrı butona basıyor, telefon numaramızı, sosyal medya hesabımızı, hatta anne kızlık soyadını soran formlarla boğuşuyoruz. Sonra “abonelik başlatıldı” diye bir bildirim patlıyor, iptal etmek için ay döndürür gibi menülerde dolaşıyoruz. Okur distopyası gibi. Üyelik bariyerinin kalkması, özellikle öğrenciler ve düşük gelir grupları için yalnızca pratik bir kolaylık değil; okuma hakkının lütuf değil, sıradan bir gündelik eylem olduğunun da ilanı. Kitaba uzanan eli bürokrasiden arındırmak, küçük ama çok kıymetli bir adalet.

Buraya kadar kulağa hoş gelen bir tablo çizdim; şimdi hafif bir ironiyle, gerçekliğin ayar düğmesini de çevirelim. Bu ülkede ücretsiz bir şey duyunca önce şüpheleniriz. “Peki nereden kazanıyorlar?” diye mırıldanırız. Bir platformun sürdürülebilirliği, yalnızca iyi niyetten ibaret olamaz. Reklam gelirleri vardır, bağış mekanizması düşünülmüştür, belki de eser sahipleriyle yapılan anlaşmalar sayesinde platforma özel okuma hakları doğmuştur. Açık konuşalım; okur olarak bilmek istediğimiz şey, bu sürdürülebilir modelin telif sahiplerini incitmeden yürümesi. Çünkü yazarın sofrasına ekmek koymayan okuma, gönlümüzde tortu bırakır. Ücretsizlik okurun cebiyle barış yaparken, telif sahibinin emeğine saygıyı da el üstünde tutmalı.

Peki okur olarak ne yapabiliriz? Birincisi, “yasal” kelimesinin altını, kendimizce doğrulamayı alışkanlık edinmek. Telif süresi dolmuş klasikler mi, açık lisansla paylaşılan çağdaş metinler mi, yoksa yazarın veya yayınevinin platforma verdiği özel izinler mi? Eser sayfasında “izin beyanı” görüyorsak, bir işaret defteri gibi kenara not edelim. İkincisi, hoşumuza giden içerik için minnetimizi gösterecek kanallar arayalım; bağış, teşekkür, paylaşım, yazarın başka eserlerini satın alma… Üçüncüsü, korsanla ücretsiz ayrımını berraklaştıralım. Ücretsiz, herkesin hakkı olabilecek bir ortak masa ise korsan, emek sahibinin tabağını boşaltan görünmez eldir. Aradaki farkı unuttuğumuz her gün, “okumanın özgürlüğü”nü de biraz buduyoruz.

ucretsizkitap.com.tr’nin en çok hoşuma giden yanı, okuma deneyimini yalnız dosya indirmekten ibaret görmemesi. İnceleme sayfaları, alıntı köşeleri, tematik yolculuklar… Kendi okuma rotanı çizerken, bir rehberin eline yaslanmak gibi. Bu, özellikle kitabın eşiğinde bekleyenler için kıymetli. “Nereden başlasam?” diyen liseli için de, “hangisini okusam?” diyen yetişkin için de kapıyı aralık bırakıyor. Bir platform, okura yol tarif eden bir arkadaş gibi konuşuyorsa, orada yalnız içerik değil, iletişim de var demektir. (ucretsizkitap.com.tr)

Gel, şimdi küçük bir Anadolu sahnesi yazalım. Mahallenin çay ocağında bu platformdan söz açılıyor. Biri diyor ki “benim kız üniversitede, kaynak bulmakta zorlanıyordu, iyi oldu.” Biri ekliyor “oğlan KPSS’ye hazırlanıyor, paragraf çözmekten boğulmuş, arada bir nefeslik öyküler iyi gelir.” Bir diğeri gülümsüyor “kitaplığa sığmıyoruz, kamyonla taşınır olduk, artık telefondan okuyorum.” Ortak duygunun adı rahatlık. Fakat lafa mutlaka biri daha girer: “Aman ha, telifi olan kitaba ayıp etmeyelim.” İşte tam burada, platformların “yasal” iddiası kıymete biniyor. Kurduğu dengenin sağlam olması, masada uzayan bu sohbetin de vicdan azabsız sürmesini sağlar. (ucretsizkitap.com.tr)

Bir başka hoş ayrıntı: Eserlerin yalnızca başlık ve kapaktan ibaret olmadığını hatırlatan bağlamlar. Hakan Mengüç’ten bir örnek, Sabahattin Ali’den bir iz, Daniel Keyes’ten bir sızı… Roman kişileriyle aramızdaki mesafeyi kısaltan cümleler, merak kıvılcımı yakan paragraf özetleri, bazen de kitabı bitirdiğinde içini yoklayan o küçük sızı için hazırlanmış küçük pencereler. Böyle bir düzen, “okur topluluğu” hissini büyütür. Okuma, yalnız başına yaşanan bir eylem olduğu kadar, paylaşıldığında kıvama gelen bir sohbet. Platformun bu sohbeti örgütlemeye niyeti var gibi görünüyor. (ucretsizkitap.com.tr)

Şimdi sana bir okur kontrol listesi bırakayım. Hani şu, mutfak dolabına mıknatısla astıklarımız gibi pratik, ama bu kez kitap için:

  1. Eser sayfasında telif ve izin bilgisi var mı, bak. Varsa, zihninde bir yeşil tik belirir.

  2. “Kamu malı” kavramını hatırla. Yazarın ölümünden itibaren belirli bir süre geçmiş eserler, kamunun ortak hazinesidir. Bu hazineyi kullanmak, tarihine saygıdır.

  3. Açık lisanslara aşina ol. Creative Commons gibi lisanslar, “şu şartla paylaşabilir, şu şartla çoğaltabilirsin” der. Okur olarak o şartlara riayet ettiğinde, aslında kültüre bir tuğla koymuş olursun.

  4. İndirirken sor: Bu dosya size nereden geliyor, kimin izniyle? Platform buna cevap veriyorsa ne güzel; vermiyorsa da şeffaflık talebinde bulunmak okurun hakkı.

  5. Beğendiğin eseri paylaşırken, kaynağı doğru göster. “Şuradan okudum” cümlesi, hem platformun emeğini görünür kılar hem de korsanın suyu bulandırmasını engeller.

Platformların direnci, okurun ilgisi kadar okurun etiğiyle de beslenir. “Ücretsiz” kelimesinin altını biz nasıl doldurursak, o da o kadar temiz kalır.

Bir durup şu soruyu da soralım: “Ücretsiz okuma kültürü, yayınevleri ve yazarlar için tehdit mi, yoksa imkân mı?” Cevabı siyah beyaz değil. Fakat doğru kurgulanmış bir ücretsiz erişim, yeni okur kazanımı, geri dönüş satışları, marka bilinirliği ve okuma alışkanlığı için bir zemin olabilir. Pek çok bağımsız yazar, serinin ilk kitabını ücretsiz sunup okuru evrene davet eder. Bazı yayınevleri, siyez ekmeği dilimi gibi minik tadımlıklar verir; kısa öyküler, deneme parçaları, birinci bölümler… Okurun damak tadı oluşur, sonra sofraya buyur edilir. Burada belirleyici olan şey, şeffaf ve karşılıklı rızaya dayalı bir model. “Alnımız ak, sayfamız açık” dedirten türden.

ucretsizkitap.com.tr’nin “Türkiye’nin yasal ve tamamen ücretsiz kitap platformu” iddiası, işte tam bu iklimde anlam kazanıyor. Platform, “okumanın özgürlüğü burada” derken yalnızca dosya erişimi vaat etmiyor; bir okur alışkanlığı, bir kültür patikası işaret ediyor. Biz de okur olarak o patikayı, topuklarımızla dövmektense çiçeklendirirsek, yol bizi daha çok kitaba çıkarır. (ucretsizkitap.com.tr)

Anadolu’nun sabırla örülmüş hayatına yakışan bir cümle kurmak isterim: Kitap, bizim evin misafiri değil, sakini. Bir köşede sessizce durur, canı sıkılmadan bekler. Evin en kederli günü de olur, en sevinçli şenliği de. Bazı kitaplar sofraya önce gelir, bazıları çaydan sonra. Bazısı gülüşümüzü tazeler, bazısı içimizdeki düğümü çözer. İşte bu yüzden, kitaba erişimi kolaylaştıran her çaba, eve yeni bir sandalye koymak gibidir. Büyük gösterişli bir koltuk değil; ama herkesin oturabileceği, kimsenin dışarıda kalmadığı bir sandalye.

Seninle küçük bir hayal kuralım. Bir liseli, servis beklerken telefondan bir öykü okuyor; okuduğu platform, yazarıyla anlaşmış, dosya açık lisanslı. Bir işçi, vardiya arasında bir iki sayfa şiire göz atıyor; şiir kamu malı, platform da bunu incelikle açıklamış. Bir öğretmen, derse girerken öğrencisine link gönderiyor; kaynağı belli, izni belli, gönlü rahat. Bir anne, mutfakta çorbayı karıştırırken “bugün şu incelemeyi okuyayım” diyor; yalnızca okuyor değil, altına iki satır yorum da bırakıyor. Okur topluluğu, işte böyle ufak ufak birikiyor.

Geçmişten bugüne, okumanın önünde hep engeller vardı. Matbaanın yasaklandığı yıllardan, kitapların gizli gizli dolaştığı dönemlere, fotokopi devrinden PDF çağının karmaşasına… Bugün, elimizde aynı anda hem imkân hem imtihan var. İnternet denen koca meydan, bize bir sesle “gel” diyor; ama yankısı çok ve karmaşık. Doğru kapıları bulmak için güven duyacağımız işaretlere ihtiyacımız var. ucretsizkitap.com.tr gibi, kendini “yasal” diye tanımlayan ve okura “indirip saklayabilirsin” diyen platformlar, bu işaretlerden biri olma iddiasında. Okur olarak işimiz, kapı tokmağını çalmadan önce baklavasını değil, ruhsatını sormak. Kapıyı açınca da misafir gibi değil, ev sahibi gibi davranmak. Çünkü ortak evimiz kültür, ortak eşyamız kitap. (ucretsizkitap.com.tr)

Bir parantez daha: Ücretsiz okuma platformları yalnızca bugünün ekonomik sıkışmışlığını ferahlatmak için değil, yarının okur neslini yetiştirmek için de önemli. İlk kitaplar çoğu zaman satın alınmaz; ya ödünç alınır, ya hediye gelir, ya da bir yerden ücretsiz bulunur. O ilk karşılaşma, tıpkı ilk öğretmen, ilk arkadaş gibidir; insanın yönünü belirler. O yüzden ücretsiz erişim, geleceğe yatırılan bir harç para gibi. Bugün cebinden çıkmayan, yarın zihninden taşar.

Şimdi bir davet cümlesi yazayım: Eğer sen de kitapla ilişkinin bir reçete gibi değil, bir nefes gibi olmasını istiyorsan, üyelik bariyeri olmadan Türkçe metinlere ulaştırmayı amaçlayan bu kapıdan içeri bir bak. İçeride seni bekleyen şey yalnızca PDF dosyaları değil; kitapların ruhuna hazırlanmış yollar, okura saygıyla kurulmuş bir düzen, merakına eşlik eden bir dil. Kitaplığın bir kısmını cebine sığdırmanın hafifliğini, telifin haysiyetiyle birlikte yaşamak mümkün. Çünkü kitap, yalnızca okunmakla kalmaz; adil davranıldığında okuru da, yazarını da çoğaltır.

Ve son söz, Anadolu’nun ağırdan alan ama hiç şaşmayan terazisiyle: Ücretsiz okuma ile korsan arasında, haramla helali ayıran ince bir çizgi var. O çizgiyi platformun şeffaflığı, okurun vicdanı, yazarın rızası birlikte çeker. Çizgi netleştikçe içimiz ferahlar. Cebimizde kütüphane taşıyıp gönlümüzü rahat ettirmek istiyorsak, her birimiz küçük birer kâtip olacağız. Bir cümleyi güzel yazmak gibi, bir kültürü de güzel yaşatacağız.

Bugün, kapıyı aralayıp bakınca şunu görebiliyorum: ucretsizkitap.com.tr benzeri iyi niyetli girişimler, okuma kültürünü güncel dünyanın ritmine uydurmanın yollarını arıyor. İncelemelerle hazırlık yapıyor, eser sayfalarında düzenli bir dil tutturuyor, “okumanın özgürlüğü burada” diye bize hatırlatıyor. Evet, sorularımız olacak, meraklarımız bitmeyecek. Ama belki de tam bu yüzden, güzel bir başlangıç için yeterince sebebimiz var. Bir kitabın ilk cümlesi gibi: Basit, ama dünyayı değiştirecek kadar güçlü. (ucretsizkitap.com.tr)

Yorum Gönder

Blog içerisinde minimum hatta hiç görsel kullanmamaya özen gösteriyorum, dikkat dağıttığına inanıyorum. Yazılarımda amacım sizlerle sohbet etmek, dahil olmak isterseniz yorum bırakmanızı rica edeceğim, mutlaka cevaplıyor olacağım, kendinize iyi davranın...

Daha yeni Daha eski