Ne Okuyacağını Böyle Seç

Mutfağın buğusunda çaydanlık hafif hafif tıslarken, masanın üstünde bir kalem, bir defter ve bir sürü soru. Teyzen “tıp yaz” diyor, dayın “mühendislik iyidir” diye ekliyor, komşu amca ise “bizim oğlan bilgisayara girdi, şimdi evden çalışıyor” diye gülümseyerek anlatıyor. Sen ise pencerenin önünde, içinden “ben kimim ve ben ne istiyorum” diye kısık bir sesle soruyorsun. Bu yazı o kısık sesin hakkını vermek için. Sana hazır cevaplar değil, kendi cevabını bulmanın yollarını anlatacağım. Azıcık şiir, azıcık ironi, bolca gerçek. Çünkü üniversite ya da meslek seçimi bir ankette işaretlenecek bir kutu değil. O kutu sandığın şey aslında kendi hayatının kapısı.

Şunu baştan konuşalım. Kimse senin yerine o kapıyı açamaz. Açsa da içeri girip yaşayamaz. O yüzden ne okuyacağına nasıl karar vermen gerektiğini konuşurken, başkalarının gölgesini kısaltıp kendi gölgeni uzatacağız. Evet, herkesin fikirleri değerli. Ama senin hayatının direksiyonuna oturmayanın ağzından çıkan her cümle sadece bir öneri. Direksiyonun başında sen varsın. Fren, gaz, sinyal, yol haritası, hepsi sende.

Önce içimizi, sonra dışımızı yoklayacağız. Çünkü bir meslek, sadece bir unvan değildir. Bir meslek, sabah kaçta uyanacağını, akşam nasıl yorulacağını, kime hizmet edeceğini, hangi adaletsizliklere tahammül edeceğini, hangi güzelliklere katlanacağını, ay sonunda nasıl nefes alacağını belirler. “Ne okuyacağım” sorusunu “nasıl yaşayacağım” sorusundan ayırmak, bir ekmeği bıçakla ikiye bölüp tadını kaybetmek gibidir. O yüzden ekmeği bölmeden, bir bütün olarak koklayalım.

Şimdi gel, karar yolculuğunu üç kelimeyle kurduğumuz bir üçgene koyalım. Heves. Hüner. Hayat.

Heves, odana girince seni çağıran ses. Bir meslek filmini görünce gözünün parlaması, bir laboratuvar fotoğrafında kalbinin hızlanması, bir mahkeme salonu görüntüsünde içinin kıpır kıpır olması. Hevesi küçümseme. Heves, gönlün attığı imzadır. İmza atılmadan sözleşme olmaz.

Hüner, elinin yaptığı iş. Yapabildiğin ve geliştirince şahane yapabileceğin şey. İnsanların sana “sen bu işi iyi yapıyorsun” dediği an. Hüner doğuştan gelen bir kıvılcımdır ama esas nefesini çalışmaktan alır. “Ben doğuştan yetenekliyim” cümlesi, biraz ter dökmeden söyleniyorsa, çoğu kez nazlı bir bahanedir. Hüner, hevesle beslenirse büyür.

Hayat, hevesin ve hünerin buluştuğu gerçek zemin. Bütçen, yaşadığın şehir, aile koşulları, ülkenin iş piyasası, eğitim olanakları, burslar, ulaşım. Hayat, hayal kıran bir duvar değil. Aksine, hayalin yönünü gösteren bir pusula. Ne kadar rüzgar var, hangi yöne esiyor, yelkeni nasıl açmalı. Heves ve hünerin tek başına yetmediği yerde, hayatın gerçeği bizi akıllı yapar.

Bu üçgeni kurduktan sonra, karar sürecini somutlaştırmak için bir dizi küçük deney önereceğim. Çünkü büyük kararlar, küçük deneylerin toplamıdır. Bir gün içinde verilip ömür boyu taşınan karar, insanı kırar. O yüzden acele etmeyeceğiz. Ama bekleyip oyalanmayacağız da. Minik adımlar atıp ayaklarımızın yerini tanıyacağız.

İlk deney. Yedi gün deneyi. Diyelim ki aklında üç alan var. Örnek verelim. Hemşirelik, yazılım, gastronomi. Yedi gün boyunca her alan için her gün en az birer saatlik bir uğraş koy. Hemşirelik için bir klinik vlogu izle, bir makale oku, not al. Yazılım için bir yeni başlangıç projesi aç, basit bir algoritma yaz, hata ayıkla. Gastronomi için bir temel sos yapmayı öğren, tarifleri kıyasla, mutfakta bizzat uygulayıp kokusunu içine çek. Not defterine şu üç sorunun cevabını yaz. Bugün beni ne yordu. Bugün beni ne diri tuttu. Bugün tekrar yapar mıyım. Yedi günün sonunda hangisinin yorgunluğu tatlı, hangisinin tadı acı, görürsün.

İkinci deney. Gölgeleme. Üç mesleğin üç gerçek insanını bul. Ailenin tanıdığı, okuldan bir mezun, sosyal medyada ulaşabildiğin biri. Bir günlerini gölgele. Sabah kaçta kalkıyor. Hangi evraka imza atıyor. İnsanlarla nasıl konuşuyor. Ne kadar ayakta, ne kadar masa başında. Gözlerinin içi günün hangi saatinde parlıyor. Günü bitirince yüzündeki ifade ne diyor. Bu gözlem, Google’dan toplanan bilgiden daha değerli. Çünkü mesleğin kokusunu alırsın. Mesleğin kokusunu almadan karar veren, bazen kokuyu sevmeyince kapıyı çarpmak zorunda kalır.

Üçüncü deney. Bir mini staj. Ücretsiz bir hafta bile olsa, bir atölyeye, bir klinik’e, bir yazılım evine gir. Çay taşı demiyorum. Çay da taşırsın gerekirse ama mutlaka bir işin ucunu tut. Düğmeye bas, rapor düzenle, veri gir, hamur yoğur, menü yaz, içerik üret. Sana küçük görünen her iş, resmin bir köşesine renk sürer. Bir köşe bile boyansa, resmin geri kalanı hakkında fikir verir.

Dördüncü deney. Bütçe ve coğrafya hesabı. Karar sadece ilgiyle verilmez, verilemez. Bir şehre gideceksen yurt mu var, ev kiraları ne durumda, ulaşım nasıl, part time iş imkanları var mı. Bu soruları sormak hayali kirletmez. Hayalin ayaklarına çorap giydirir. Üşütmeyelim diye.

Beşinci deney. Beş kişi yöntemi. Seçtiğin alanla ilgili farklı katmanlardan beş kişiyle konuş. Birinci sınıf bir öğrenci, son sınıf bir öğrenci, yeni mezun, beş yıllık deneyimli, on yıl ve üstü deneyimli. Her birine aynı dört soruyu sor. Bu mesleği seçerken neyi yanlış anladın. Hangi beceri işini gerçekten kolaylaştırdı. Yaptığın işin en görünmeyen kısmı ne. Bugün tekrar başlasan ilk yıl neyi farklı yapardın. Aldığın cevapları yaz, ortak noktaları işaretle. O ortak noktalar, görünmez taşları gösterir. Ayağını oraya takma.

Şimdi biraz ironiye gelelim. Bizde bölüm seçimi ziyafet masasına oturmak gibi anlatılır. Herkes tabağına en çok konan yemeği över. Hatta bazıları hiç tatmadığı halde “şahane” der. Bir de “iş var” diye çatal uzatılan tabaklar vardır. Oysa tabakta iş yok. Tabakta beceri var, omuz var, alışkanlık var, azim var. İş, becerinin ve azmin peşinden gelir. Bazen geç gelir. Bazen yan sokaktan gelir. Ama çoğu zaman gelir. Yani sırf piyasası var diye kalbinin sesini boğma. Ama sırf kalbim seviyor diye hayatın koşullarını yok sayma. İkisini bir masaya oturt. İkisine de çay söyle. Kavgayı tatlıya bağlat.

Gelelim bir başka yanılgıya. “Ben insanlarla konuşmayı sevmiyorum, o yüzden mühendislik.” “Ben matematik sevmiyorum, o yüzden sözel.” Bunlar hızlı kaçış cümleleri. Oysa her mesleğin içinde matematik de var insan ilişkisi de. Bir hemşire ilaç doz ayarlarken matematik yapar. Bir yazılımcı müşteriyle konuşur, çerçeveyi netleştirir. Bir aşçı maliyet hesabı yapar, tedarikçi ile pazarlık eder. Yani “sevmiyorum” dediğin şeyden sonsuza kadar kaçamazsın. Kaçacak yer yok. En iyisi “sevmiyorum” dediğin alanı en azından temel düzeyde sevecek bir dil bulmak. Korktuğun dersin kapısına küçük bir not as. “Senle anlaşabiliriz.” Göreceksin, çoğu kez o da sana yumuşar.

Bir parantez açıp aile meselesine gelelim. Ailelerin çoğu kötülükten değil, korkudan konuşur. “Aç kalma” korkusu, “boşa okuma” korkusu, “el alem” korkusu. Bu korkulara kızmak yerine onları ciddiye alıp metne çevirelim. Ailenle otur ve somut bir plan paylaş. Diyelim ki içindeki ses psikoloji okumanı istiyor, ailen ise ısrarla mühendislik diyor. Onlara bir yol haritası çıkar. İlk iki yıl şu şu yan becerileri kazanacağım. İkinci sınıfta şu sertifikayı alacağım. Üçüncü sınıfta staj bulacağım. Yan dal olarak veri analitiği almayı planlıyorum. Şu şehre gidersem konaklama planım bu, bütçem şu. Ayda şu kadar masrafa ihtiyacım var. Part time şurada çalışmayı deneyeceğim. Yani sadece “istiyorum” deme. “Nasıl”ını da koy masaya. Nasıl, isteğin ciddiyetine şahitlik eder.

Karar ağacına geçelim. Bir kağıdın ortasına adını yaz. Etrafına seçenekleri kabarcık gibi diz. Her kabarcığın altına üç sütun aç. Hevesim ne diyor. Hünerim hangi becerilerle desteklenebilir. Hayat şartlarımda bu seçeneğin yolu nasıl görünüyor. Sonra her seçeneği üç adımda daralt. Adım bir, bilgi. Bölümün ders içeriklerini oku. Hangi dersler var, kaç saat laboratuvar, hangi projeler, hangi seçmeliler. Adım iki, temaşa. O alanda günün nasıl geçer, onu hayal et. Sabah nerede olursun, öğle arası ne yaparsın, akşam eve nasıl dönersin. Adım üç, deneme. En küçük taşla test et. Bir hafta süren minik bir kurs, bir gönüllü proje, bir atölye ziyareti. Kendi içinden bir ses “evet” deyinceye kadar bu döngüyü sürdür.

Biliyorum, bunları okurken “ama puan, ama sıralama, ama kontenjan” diye karnına bir düğüm giriyor. Evet, sınav sisteminin koşulları kararını etkiler. Ama sınavın çizdiği koridorun içinde kaç kapı olduğunu da sen belirleyebilirsin. Aynı puanla çok farklı hayatlar yaşanır. Çünkü puan bir sayı, hayat bir hikayedir. Sayıyı hikayeye çevirmek için yaptığın tercihler belirleyici olur. İlgi alanını zenginleştiren kulüpler, gönüllü çalışmalar, değişim programları, yan beceriler. Bugün bir bölümün içine girip başka bir alana akan binlerce örnek var. Yeter ki içeri girince kapıları aralayıp bakmayı unutma.

Bir de şu var. “Üniversite okuma, meslek öğren” diyenler. İyi niyetli bir cümle. Evet, herkes üniversite okumak zorunda değil. Evet, usta çırak ilişkisiyle çok kıymetli yollar açılabilir. Evet, iki yıllık bir programla harika bir uzmanlık kazanılabilir. Ama bu cümlenin gölgesinde, bazen “hayal kurma” buyruğu yatıyor. Dikkat et. Üniversite ille de büyük bir binanın içinde dört yıl anlamına gelmez. Üniversite, sistemli düşünmeyi, araştırmayı, disiplinli çalışmayı, bağımsız öğrenmeyi, tartışmayı, yazmayı öğretir. Eğer bunları başka yollarla kazanacaksan, ne ala. Ama bu kazanımları almadan dalgalı denize açılırsan, ilk fırtınada kusarsın. O nedenle yolun adından çok yolculuğun niteliğine bak.

Kendine şu soruları sor. Zihnim en çok neyle meşgulken zamanın akışını unutuyorum. Beni en çok hangi başarısızlık acıtıyor. Hangi küçük başarı beni günlerce taşıyor. Hangi adaletsizliğe katlanamıyorum. Dünyada ne değişsin istiyorum. Bu sorulara verdiğin cevaplar, mesleğin çekirdeğini aydınlatır. Çünkü meslek, yalnızca karnı doyurmak değil. Bazı geceler karın doyduktan sonra ruhunun da bir şey yemeye ihtiyacı olur. O yemeği mesleğin pişirebiliyorsa, er ya da geç mutlu olursun.

Pratik cephaneliğe gelelim. Karar sürecini hızlandıracak birkaç araç.

Bir. Günlük tut. Her gün sabah on dakika, akşam on dakika. Sabah şu niyetle yaz. Bugün hangi alanla uğraşacağım, hangi küçük adımı atacağım. Akşam şu sorularla bitir. Ne öğrendim, ne zorladı, ne hoşuma gitti. Bu yazdıkların iki hafta sonra sana kendi ağzından ipucu verir.

İki. Zaman deneyi. Üç alan seçtin. Üçüne de onar saatlik bir paket ayır. Bu on saati iki haftaya yay. Sonra kendine dürüstçe sor. Hangi on saat akıp gitti. Hangi on saatte saate baktım. Bu deneyi sakince yap. Çünkü bazen ilk üç saat zevk verir, sonra sıkıcılaşır. Bazen ilk üç saat can sıkar, sonra açılır. On saatlik paket bu iniş çıkışları görmene yardım eder.

Üç. Beceri yığını. İlgi duyduğun alan ne olursa olsun, üç yan beceri seç. İletişim, veri okuryazarlığı, temel finans, temel programlama, araştırma teknikleri, yazma. Her alana uyan üç tanesi illaki vardır. Bu üç yan beceriyi bir yıl içinde temel seviyede kazan. Bu beceriler kapıları açan evrensel anahtar gibidir. Hangi kapı olursa olsun en azından kilidi yoklar.

Dört. İnsan ağı. Kulağa ağır geliyor ama basit başlar. Her hafta bir kişiyle elli dakika konuş. Tanıdık olmak zorunda değil. Okul kulüplerinden, çevrenden, sosyal medyadan, tanıdıkların tanıdıklarından. Konuşmayı sevmediğin için değil, öğrenmeyi sevdiğin için yap. Sorduğun sorular açık olsun. Beni bu alanda şaşırtan ne olurdu. İlk yıl hangi hatayı yapmamamı önerirsin. Gününün yüzde kaçı düşündüğün gibi geçiyor. Konuşmalar, çevrendeki görünmez yolları görünür kılar.

Beş. Proje defteri. Seçeneklerin her biri için bir küçük proje tasarla. Hemşirelik için hasta eğitimi broşürü, yazılım için basit bir uygulama, gastronomi için mahalle tadım günü, psikoloji için gençlere yönelik duygu günlüğü atölyesi, hukuk için bir haklar rehberi. Projeyi küçük tut ama bitir. Bitirmek, karar kasını güçlendirir. Kararsızlığın panzehiri, küçük küçük bitirmektir.

Şimdi de yanılgıları listeleyelim. Bir. “Şu bölümde iş yok.” Bu cümle tembelliğin ablasıdır. Her bölümde iş yoktur ama her beceride iş vardır. Bölüm, adıyla değil, içinde biriktirdiklerinle anlam kazanır. İki. “Şu bölüm en iyisi.” Kime göre, neye göre. En iyi, senin hayatına en uygun olandır. Üç. “Ben geç kaldım.” Zaman seninle yarışmıyor. Herkes kendi temposuyla yürüyor. Otuzunda başlayan da kırkında yön değiştiren de var. Ama bekledikçe karar vermek zorlaşır. O yüzden minik adımlara bugün başlamak iyidir. Dört. “Ailem istemez.” Aileler ikna edilir. Sayılarla, planla, olgunlukla. İkna olmazsa bile senin kararlı ve saygılı duruşun yolu açar. Beş. “Bir daha asla değiştiremem.” Değiştirirsin. Yandal yaparsın, yüksek lisansla döner, sertifikayla yana kayar, işte öğrenir, içeride şekillendirirsin. Hayat, kararların hapishanesi değil, dönemeçler içeren uzun bir yol.

Haydi biraz gününe girelim. Saat 07.00. Çalar saat çalıyor. Seçtiğin meslekte, bu saatte kalkmak sana nasıl hissettiriyor. Saat 10.00. Bir e posta geliyor. Sorunu çözmen gerek. Hangi tür sorunlar hoşuna gider. İnsanla konuşarak çözdüklerin mi, sayılarla uğraştıkların mı, bir şey üreterek hallettiklerin mi. Saat 14.00. Öğle yemeği sonrası yorgunluğu. Hangi iş seni kendine getirir. Saat 18.00. Gün bitiyor. Omuzlarında tatlı bir yorgunluk var mı. Bazı yorgunluklar iyi uyutur. Bazıları ise içini kemirir. Seçeceğin yol, hangi yorgunluğu taşıyacağınla da ilgilidir.

Küçük bir kırılma noktasından daha söz edeyim. Değerler. Paradan bağımsız, unvandan ayrı, toplumdan soyutlanmış halde, sen neye kıymet veriyorsun. Adalet mi, özgürlük mü, düzen mi, keşif mi, topluma hizmet mi, estetik mi, güç mü, şefkat mi. Mesleklerin değer haritaları vardır. Biri risk almaya yakındır, biri kesinlik ister. Biri sessiz çalışmayı sever, biri kalabalıkla nefes alır. Kendi değerlerinle mesleğin değerleri birbirine göz kırpıyorsa, sürdürülebilir bir ilişki kurarsın.

Şimdi de bir çerçeve koyayım. Karar verirken üç katman var. Şimdi, yakın gelecek, uzak gelecek. Şimdi için soru. Bugün hangi beceriyi atabilirim çantama. Yakın gelecek için soru. Bir yıl sonra nerede olmak istiyorum, onu ölçebileceğim bir işaret koyabilir miyim. Uzak gelecek için soru. On yıl sonra nasıl bir hikaye anlatmak istiyorum, bu hikayenin kahramanı bugün ne yapardı. Bugünden atılan küçük adımlar, on yıl sonra büyük cümlelere dönüşür.

Şehir meselesini de konuşalım. Bazı şehirler seni büyütür, bazıları da tüketir. Her şehrin kendine özgü bir ritmi, bir ağı, bir imkanı vardır. Sırf adı var diye kendini yapayalnız bırakma. Sırf yakın diye ufkunu daraltma. Ulaşım, güvenlik, kültürel ortam, kütüphaneler, kulüpler, staj imkanları, mentor bulma olasılığı. Bunlar çekirdek karar kadar önemli. Çünkü öğrenmek sadece sınıfta olmaz. Sokakta, durakta, kütüphane koridorunda, dernek toplantısında, bir çorba dükkanında olur.

Bir de çelik gibi bir gerçek. Para. Burslara bak, part time iş olanaklarına bak, yaz stajlarının ücretli olup olmadığını araştır. Para konuşmak ayıp değil. Hatta çok zarif olabilir. Çünkü para, emeğinin hikayesini sürdürülebilir kılar. Parayı konuşmak hayali kirletmez. Hayali gerçekleştirir.

Seçenek çoksa kilitlenmek normal. Kilit, anahtarın yokluğundan değil, anahtarın çokluğundan doğar. Doğru anahtarı bulmak için kapıyı hafifçe yokla. Çevrende senden iki üç adım önde olanların yol haritasını incele. Kopyala demiyorum. İlham al. İlham, bir başkasının meyvesinden tohum çıkarmaktır. Tohumu kendi toprağına ekersin. Toprak aynı değil. İklim de aynı değil. Ama tohum, yolunu bulur.

Şimdi en sevdiğim kısma geldik. Kendine söz verme. Defterin bir sayfasına şu sözleri yaz. Bu yıl boyunca her hafta küçük bir adım atacağım. Her adımı kaydedeceğim. Her ay sonunda bir günümü ayırıp nereye geldiğimi gözden geçireceğim. Bir şey çalışırken öğreneceğim kadar paylaşacağım. Çünkü paylaşmak, bilginin kan dolaşımıdır. Tutarsan donar, dolaştırırsan ısınır.

Aile ile uzlaşı stratejisi. Muhalefet halinde iki cümle çok iş görür. Bir. Deneme süresi öner. Bir yıl boyunca bu planla gideyim, şu ölçütlerle değerlendirelim. Eğer işlemezse B planına dönerim. İki. Güvence göster. Yan beceriler, staj, çevre. Aile güvenceden hoşlanır. Senin de hoşuna gider. Çünkü karar cesaret ister, cesaret güvenceden güç alır.

B planı demişken. Hayatın kapıları tek yön değil. Dikey geçişler, yandal, çift anadal, sertifika programları, açık dersler, yaz okulları, yatay geçişler, sektör içi bölünmeler. Hepsi bir dünya. İçeri girince keşfedersin. Yeter ki içeri gir.

Bir an dur ve nefes al. Bu yazıyı okurken belki “benimki daha karmaşık” diyorsun. İnan bana, herkesinki karmaşık. Karmaşıklık, kararın düşmanı değil. Karmaşıklık, zanaatın ustası olman için seni eğiten öğretmen. Zor sorular sormayı öğrenirsen, sağlam cevaplar bulursun.

Gelelim karar anına. Karar anı, gökten inen bir işaret beklemek değil. Karar anı, şu anda sahip olduğun bilgi ile yapabileceğin en iyi seçimi yapıp, gerisini çalışarak güzelleştirmektir. Yani imzanı attın diye kalemin işi bitmiyor. Asıl o zaman yazı başlıyor.

Kapanışta sana küçük bir ritüel bırakayım. Bir akşamüstü, gün beyazdan turuncuya dönerken, defterini aç ve iki kolona böl. Sol sütuna bugünkü ben, sağ sütuna bir yıl sonraki ben. Solda kendine üç cümle yaz. Neyi merak ediyorsun. Neden korkuyorsun. Ne için minnettarsın. Sağda bir yıl sonraki ben olarak üç cümleye cevap yaz. Merakını şöyle giderdim. Korkunu şöyle küçülttüm. Minnettarlığını şöyle büyüttüm. Bu yazıyı ciddiye al. Bir yıl sonra geri dön ve bak. Kendi kendinin mentoru ol. En iyi rehber, ödevini yapan öğrencidir.

İroniyi son kez masaya koyalım. Komşunun oğlu Almanya’da, teyzenin kızı Kanada’da, dayının akrabası büyük bir şirkette. İyi güzel. Peki sen neredesin. Bu toprakların rüzgarı senin rüzgarın. Evin penceresinden baktığın sokak senin sokağın. Yarın hangi durakta ineceğine sen karar vereceksin. Başkalarının güzergahı, senin için sadece bir harita. Yolculuğu sen yapacaksın. Bilet sende. Valiz sende. Yanına ne koyacağını da sen belirleyeceksin.

Şunu bil. Karar kusursuz olmayacak. Hiç kimseninki olmadı. Ama kararın içindeki samimiyet kusurları örter. Çalışkanlık düzeltir. Öğrenme iştahı büyütür. Şefkat iyileştirir. Bir gün dönüp baktığında, “en doğru kararı verdim” demezsin muhtemelen. “Verdiğim kararı doğru yaptım” dersin. Asıl büyü burada.

Gözünün içine baka baka söylüyorum. Ne okuyacağını böyle seç. Hevesini dinle. Hünerini çalıştır. Hayat şartlarını saygıyla yanına oturt. Küçük denemelerle yolu kokla. İnsanlarla konuş, yaz, çiz, dene, bitir. Ailene plan sun. Kendine söz ver. B planını hazır tut. Ve şunu unutma. Hayat bir bölüm değil. Hayat, sevdiğin ve öğrendiğin her şeyle yazdığın uzun bir dosya. Dosyanın adını sen koyacaksın. İçindekiler kısmını sen düzenleyeceksin. Sayfalarını sen çevireceksin.

Bir çay daha koy. Sonra ilk küçük adımı at. Belki bugün bir e posta yazıp gölgeleme isteğinde bulunursun. Belki bir kursa kaydolursun. Belki sadece defterinin ilk sayfasına “başlıyorum” yazarsın. Hepsi kabul. Hepsi güzel. Hepsi yol.

Çünkü asıl mesele şu. Ne okuyacağın, kim olacağının çalışmasıdır. Ve sen, zaten olmaya başladın.

Yorum Gönder

Blog içerisinde minimum hatta hiç görsel kullanmamaya özen gösteriyorum, dikkat dağıttığına inanıyorum. Yazılarımda amacım sizlerle sohbet etmek, dahil olmak isterseniz yorum bırakmanızı rica edeceğim, mutlaka cevaplıyor olacağım, kendinize iyi davranın...

Daha yeni Daha eski